Gün olur…

Ses ve Sükut

Saymasını unutmayı diliyorum bazen,

Çıktığım yolun ne kadar sürdüğünü,

Daha ne kadar çok yolum olduğunu.

Gittiğim yerde beni bekleyenleri değil de,

Önüme çıkan engelleri gözardı etmek istiyorum pervasızca.

Kurtulduğum dehlizleri derinliğini değil de,

Ucuna kadar geldiğim uçurumun yüksekliğinden korkuyorum.

Gözümü karartıp ilk gördüğüm yola girmek istiyorum,

Hani diyorum ilk fırsat belki de son fırsat,

Gözüm o kadar kararıyor ki önümü göremez oluyorum.

Üstüne üstlük karanlığa aldanıp, gece oldu sanıyorum,

“Gün bitti gece geldi, siyah geldi kapladı beyazı.” diyorum.

“Gece gidecek gün gelecek.”

Yanılıyorum oysa.

Ne gece geldi ne de gidecek.

Karanlık hüküm sürmekte en derin dehlizlerinde ruhumun.

Sonra gün geliyor, kalkıyor ruhumun üstündeki karabasanlar.

Nefes almanın nasıl birşey olduğunu anlıyorum.

Burnundam girişini, sesini, kokusunu hissediyorum havanın.

Sonra ciğerlerimde bahar havası estirmesini.

Kendini Tanı

Vazgeçiyorum belki de devam etmekten,

Dur diyorum artık zamanı geldi,

Sonra ses geliyor bilinmezliklerden,

Sen gerçekten sen misin?

Dün başlayan sen, sen misin hala?

Değişmedim mi sanıyorsun ya da değişmeyeceğini nasıl iddia edersin?

Susuyorum…

Bekliyorum ki sonu gelsin cümlelerin,

Cevaplayayım soruları.

Olmuyor.

Düğümleniyor boğazım, kilit vuruluyor zihnimdekilere.

Unutuyorum unutmak istemediklerimi,

Unutuyorum hatırımdakileri.

En derin sandıklara kaldırılıyor sözler, kilit üstüne kilitlerle.

Gün gelir de çıkar belki diye.

Ne ses kalıyor geriye, ne de söz.

Sadece sükut!

Share

Leave a comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.